İsim Değişikliği Davalarında Kişinin Yaşı Problemi
- Av. Deniz Helvacı
- 17 Oca
- 3 dakikada okunur
A. GİRİŞ:
İsim, salt bireyleri diğerlerinden ayırt etmek için kullanılan bir araç olmayıp aynı zamanda o isme sahip olan kişinin karakterinin, kişiliğinin, huylarının da birer yansımasıdır. Fakat henüz kişinin karakteri oluşmadan önce, ismi, kişinin iradesi dışında belirlenmiştir. Bu belirlenimi meydana getiren ise kişinin içine doğacağı toplumun inançları, kültürel kodları gibi unsurlardır. Bu nedenle bir kişinin ismini değiştirmek için birden çok nedeni olabilir. İçine doğduğu toplumun inançları ve kültürel kodlarıyla çatışma yaşayabileceği gibi salt estetik nedenlerle de kendisine verilen ismi değiştirmek isteyebilir. Kuşkusuz bu istek, kişinin kendini gerçekleştirmesi isteği ile ve dolayısıyla Anayasa'nın 17. maddesi ile ilişkilidir. Nitekim Türk Medeni Kanunu da bu değişiklik iradesini öngörerek bir düzenleme yapmıştır.
Buraya kadar, zihnimizde canlanan kişi portresi, sanki reşit olan ve serbest iradesi ile kendi ismini değiştirmek isteyen bir kimseye benzemektedir. Oysa olgusal dünyadaki hak talepleri veya uyuşmazlıklar çok daha karmaşık yapıdadır.
İşte bu yazının konusu da isim değişikliği davalarının özel bir görünümü olan küçüğün isminin değiştirilmesi talebindeki hukuki nedenlere ilişkindir.
B. TALEP:
Müvekkilimizin talebi, henüz 2 yaşındaki çocuğunun ismine bir isim daha eklenmesine ilişkindir.
Dolayısıyla ortada, kişinin kendi ismini değiştirme iradesi bulunmadığı gibi esas itibariyle ismin değiştirilmesi değil, mevcut isme bir yenisinin eklenmesi bulunmaktadır.
Peki bu talebi nasıl karşılamak ve hangi enstrumanlara başvurmak gerekir?
C. HUKUKİ NEDENİN TESPİTİ:
Türk Medeni Kanunu’nun 27. Maddesine göre, “Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir.” Maddenin lafzından, adın değiştirilmesi talebinin ancak ve ancak adın sahibi tarafından öne sürülmesinin zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır. O halde, küçüğün velayetine sahip olan kişinin de bunu isteyebileceğinden şüphe yoktur. Ancak maddenin lafzındaki “haklı sebeplere dayanılarak hakimden istenebilir.” İfadesi ilginçtir. Çünkü hukuk düzeninde haklı sebebe dayanmayan hiçbir istem, hakimden/mahkemeden talep edilemez. Kanun koyucu abesle iştigal etmeyeceğine göre, buradaki haklı sebepler ifadesinin norma bilinçli bir biçimde eklendiğini göz önüne alıp bu ifadenin ne anlama geldiğini araştırarak, mevcut talebin karşılanıp karşılanmayacağını incelemek gerekir.
Cc. İSİM DEĞİŞİKLİĞİNİN HAKLI SEBEPLERİ NELERDİR?:
Yasada haklı sebepler sayılmadığına göre, davayı gören yargıç, haklı sebepleri takdir ederken öğretiye ve yargı kararlarına başvuracaktır. Bu hususta göz önüne alabileceğimiz kararlardan birine göre haklı sebebi şu şekilde açıklamaktadır: “Uygulamada; adın yetersizliği, elverişsizliği, karışıklığa yol açması, kötü-iğrenç-gülünç-incitici-küçük düşürücü bir anlam taşıması, alay ve utanç konusu olması ya da bazı yeni durumlarla oluşan bir zorunluluk bulunması, örneğin bir kimsenin nüfusta yazılı adından başka bir adla bilinip tanınması gibi nedenler, adın değiştirilmesi için haklı neden olarak kabul edilmektedir.” ( YHGK E. 2000/18-127, K. 20000/154, T. 1.3.2000)
Peki, haklı sebepleri örneklemek için uygulamaya atıf yapan bu karara göre, küçüğün mevcut adına bir ad daha eklenmesi nasıl değerlendirilecektir? Bir başka deyişle, Yargıtay’ın kabul kriterlerinden hangisi, yeni bir ad daha eklenmesi talebini karşılayabilir?
Biz, medya sitelerinin tıklanma almak için kullanmayı çok sevdiği ve hukuk aktörlerinin, düzenin öngörülebilirlikten uzaklaşması nedeniyle süreki aramaya çalıştığı “emsal” karar hatasına düşmeksizin, somut olayın haklı sebep taşıdığına ilişkin kendi hukuki görüşümüzü temellendirelim.
D. KİŞİNİN YAŞI PROBLEMİ İLE HAKLI SEBEBİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Haklı sebebi tespit ederken, öncelikle mevcut durumun ne gibi bir ihlale ya da ihlal potansiyeline sahip olduğunu ortaya koymak gerekir. 2 yaşındaki bir çocuğun kayden taşıdığı ad ile çevresinden duyduğu adın eksikliği ne gibi sonuçlar doğurabilir?
Aile içinde başka bir isimle, sosyal hayata attığı ilk adımda ise başka bir isimle çağrılması, çocuğun kendi ismine yabancılaşmasına, özel alan ile kamusal alandaki farklılığın kendi ismini sahiplenememesine neden olma ihtimali büyüktür. İsim denilen mefhumun, girişte bahsettiğimiz özelliği de kişinin yalnızca kendi ismini belirleme hakkını değil, aynı zamanda kişiye seslenilen isim ile kayden mevcut olan ismin farklılığını ortadan kaldırma hakkını da barındırmaktadır. O halde 2 yaşındaki A isimli çocuğa, A B biçiminde sesleniliyor ise B isminin de nüfus kaydına eklenmesinde haklı sebebin var olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim (bu yorumun bir yargı kararı ile desteklenmesi ihtiyacı duyuluyor ise) Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin E.1993/9708 K.1993/10832 T.13.10.1993 sayılı kararı da bu yöndedir: “Bir kimsenin nüfusta yazılı bulunan adından başka bir isimle çağrılması, çağrıldığı isimle bilinmesi Türk Medeni Kanunu madde 27/1'de tanımlanan eski adıyla muhik yeni adıyla haklı sebeptir.”
E. ARA SONUÇ:
O halde, isim değişikliği davalarında, kişinin küçük olması ya da bir başka isim daha eklenerek ismin değiştirilmesinin önünde engel yoktur. Esas olan kişinin çağrıldığı isim ile kayden taşıdığı ismin örtüşmesidir.
F. NİHAİ SONUÇ:
Hak arama özgürlüğünü gerçekleştiren avukatın, bir talebe ilişkin hukuki temeli oluşturması ve bu talebin usule uygun biçimde tesis edilmesini sağlaması, her somut olaya uyguladığı bir mantıksal, metodolojik ve felsefi bir değerlendirme sürecine dayanır.
Bir hakkı vücuda getiren ve tesisini sağlayan işte bu yorum ve değerlendirme faaliyetidir.
Saygılarımızla.
Av. Deniz HELVACI
Comments